Stuff

Röportaj | Kaan Kural

Not: Bu röportaj Stuff’ın Nisan 2015 sayısında yayınlandı.

“Sonuçta brokolinin bile fazlası zararlı”

Kaan Kural, herkesin bildiği üzere, Türkiye’de basketbol denilince akla ilk gelen isimlerden biri. Bir nesil basketbolu onunla sevdi diyebiliriz. Ama konumuz o değil. Bu kez konumuz ‘oyun’.

Oyun merakı kaç yaşında başladı?

Her çocuk gibi ben de sokakta oynuyordum tabii ama dijital oyun kavramıyla ilkokuldayken tanıştım. Atari o dönemde yavaş yavaş evlere girmeye başlamıştı. Evren adında yakın bir arkadaşım vardı, ilk atariyi onlarda görüp “vay be” demiştim. Bende atari yoktu ama Intellivision diye, şu an nasıl tanımlayacağımı bilemediğim bir oyun makinesi vardı. Dijital oyun öyle başladı benim için. Bahsettiğim tarihler 1983-84 filan. Ondan sonra da hiç durmadan devam etti. Commodore alındı. Amiga 600 geldikten sonra da, sırt çantama koyup öyle gezmeye başladım.

O zamanlardan hatırladığın bir oyun var mı?

Tetris’ten hallice oyunlar vardı tabii. Yukarıdan bloklar düşüyordu, onları ya vuruyordun ya da tutuyordun. Ama benim gerçek bir ‘gamer’ olmamı sağlayan, uzun süre enerji harcadığım oyun Pirates olsa gerek; Sid Meier’s Pirates. 80’lerin ikinci yarısı, ortaokuldaydım.

O dönemin oyunları, geçtiğimiz aylarda Archive.org’da online kullanıma açıldı. Göz atma şansın oldu mu?

Tabii ki oldu. Pirates’tan sonra benim için önemli bir oyun da Wings’di. Onu merak edip baktım ama insanoğlu nankör; o oyunları beğenmiyorsun. “Böyle grafik mi olur, çok basit” filan demeye başlıyorsun. “Bunu mu oynamışız” diyorsun. Hiçbir zaman grafiğe çok önem vermedim aslında, strateji oyuncusuyum. Ama öyle bir noktaya gelmişiz ki, onun basitliği rahatsız edici oluyor. Oyunu küçümsediğim için değil elbette. Hala “Tüm zamanlarda oynadığın en iyi oyun nedir?” diye sorsalar, Civilization serisiyle birlikte Wings cevabını veririm.

 

Oyun sana neler kattı peki?

Çok fazla aksiyon oyunu oynamıyorum, onu baştan söyleyeyim… Strateji oyunları, mikro ve makro bakmayı öğretti. Bütünün tamamen parçalardan oluştuğunu görüyorsun. Yaptığın en küçük şey bütünü etkiliyor. Bunun dışında, hayal gücünü etkiliyor tabii ki. Bir şey üretmenin tadını görüyorsun. Eğleniyorsun, rahatlıyorsun ama aynı zamanda konsantre oluyorsun. Çok verimli bir hobi.

Zararı var mı?

Sonuçta brokolinin bile fazlası zararlı. Dünyanın en sağlıklı şeyini, haddinden fazla yaparsan zararını görürsün. Her şeyi dozunda yapmak lazım. Oyun oynamakla diğerlerinden daha iyi bir insan olmuyorsun, daha kötü de olmuyorsun.

Oyun için azar işittiğin, dayak yediğin oldu mu?

Ailemle büyümedim ben, öyle bir avantajım oldu. 12 yaşından beri yalnız yaşıyorum. Ailemle olsam da karışmazlardı zaten bana. Öyle bir durum yaşanmazdı. Konuya genel bakarsak, geleneksel bakış açısı oyun oynamayı hep ‘zaman öldürmek’ olarak görüyor. “Bilgisayar başında çürüyen, hayatlarını boşa harcayan çocuklar” diye düşünülüyor. Sokağa çıkıp duvar dibinde abuk subuk futbol muhabbeti yapıp çekirdek çitleyince daha iyi bir şey yapmış olmuyor çocuklar. Son dönemde profesyonel oyunculuk ön plana çıktı. Bundan 40 yıl önce de Metin Oktay, Lefter eve çamurlu ayakkabılarla döndüğünde fırça yiyorlardı; “Futbol oynama, git dersini çalış” deniyordu belki de. Bu da profesyonel bir oyun ve çok ciddi paralar kazanılıyor. Ekonomi yaratan bir şeyi iyi yaptığın zaman ondan kazanç sağlayabiliyorsun. Herkese oyun oynamasını tavsiye ederim, belli bir sınırı olması kaydıyla tabii.

Profesyonel statü demişken, League of Legends Türkiye Şampiyonluk Ligi’nden bahsedelim. Beşiktaş’ın da resmi takımı var. Az önce bahsettiğin geleneksel bakış açısının değişmesine yardımcı olacak mı bu gelişme?

eSpor denilen alanda (ki ben bu tanımı pek sevmiyorum) sürekli kendini ispatlama kaygısı var. Bu oyunu oynayanlarda “Biz meşru bir iş yapıyoruz, anlayın artık” deme kaygısı var. Fakat bu çok gereksiz. “eSpor” demene gerek yok, ben “dijital müsabaka” diyorum. Competitive Gaming’dir bu. Rekabetçi oyundur. Aslında futbol, basketbol, monopoly, poker, golf, Bu Tarz Benim, Survivor -örnekleri çoğaltabiliriz- temelde bunların hiçbir farkı yok. Birer müsabakadır ve insanlar bunu izlemek istiyorsa bir ekonomik değer yaratır. O kadar basit. Ben arkadaşlarla Caddebostan’da basketbol oynarken niye kimse izlemiyor da Kevin Durant’le LeBron James’i izliyor? Çünkü onların yaptığı şey o işin en iyisi ve izlemek için zaman, emek ve para harcanıyor. Aynı şey dijital müsabaka için de geçerli. Şu anda amiral gemisi League of Legends ve oyuncuların bir meşruiyet ispatına girişmesine hiç gerek yok. Çünkü zaten meşru. Olaya geleneksel bakanlar “çocuklar kendi aralarında oyun oynuyor” gibi görüyor ama League of Legends, futbol ve basketboldan sonra en çok izlenen rekabetçi müsabaka olabilir. Belki de dijital oyun tarihinin en başarılı oyunu ve profesyonel sahnesi kendisinden daha büyük olmak üzere. Formula 1 gibi bir organizasyona doğru gidiyor. Milyon dolarlar kazanan yıldızları var. Senin görmezden gelmen, o gerçeğin olmadığı anlamına gelmez… Beşiktaş’ın hamlesi sezgisel olarak çok önemli ama Beşiktaş’tan önce de çok önemli takımlar vardı zaten. Bambaşka bir dünyada, bambaşka bir rekabet o.

League of Legends’ta favori karakterin kim?

Tek bir favori değil de, genelde tankları seviyorum. Artık yaş 41 olduğu için reflekslerim filan zayıf. Zaten ben hiçbir zaman aksiyon oyuncusu değildim. Tankta el çabukluğuna ihtiyacın olmuyor, doğru stratejiyi belirlemek önemli. Ormancı veya üst koridorda tank alıyorum. Hadi en çok oynadığım iki karakteri söyleyeyim: Sejuani ve Nautilus.

Bir oyun kafe açma planın vardı, yanlış hatırlamıyorsam.

Evet. Hatta bugünlerde resmen açılıyor.

Nerede?

Yeri çok kolay. Kadıköy’deki Rexx Sineması’na 50 metre. Aslında yılbaşında açılacaktı ama bilinen prosedürler yüzünden gecikti.

Konsepti ne olacak? “Kaan Abi ile NBA maçı da izlense ne güzel olurdu” gibi yorumlar okumuştum Ekşi Sözlük’te.

Hayır, öyle bir kafe değil zaten. Bir kısmında dijital, bir kısmında da eski kart oyunlarının oynandığı bir ‘oyun kulübü’ aslında. Kafe değil. Gamer tayfanın takıldığı, eğlendiği bir kulüp.

İnternet kafe algısından sıyırmak için neler yapılacak?

Dışarıdan gelip “abi iki dakika şurada oyun oynayayım” gibi bir durum yaşanmayacak. Sürekli turnuva olacak, oyun oynamak istiyorsan da draft’a girmen gerekecek. Tabiri caizse takımla birlikte girmek ve takımla oynamak zorundasın. Oyun oynamak için değil de ‘o insanlarla’ oyun oynamak için gelmelisin. Oyunu her yerde oynarsın zaten.

Bir de YouTube kanalı meselesi vardı.

Twitch, YouTube kanalı gibi projeler var ama henüz “abi angora tavşanı işine girelim” kafasındayız. Tabii sırf geyik değil ama onları olgunlaştıracak bir yapı ve zaman gerekiyor. Benim League of Legends’ta profesyonel takım kurma projem de var. Ama bunlar henüz fikir aşamasında. Orta ve uzun vadede bunların hepsini yapmak istiyorum.

Son yıllarda çıkan ve seni heyecanlandıran oyunlar hangileri?

Yine League of Legends diyorum. İyi bir oyuncu değilim ama kaçırmadan maç izliyorum. Dört büyük ligin -Çin, Kore, Amerika, Avrupa- maçlarını takip etmeye çalışıyorum. Çok da eğleniyorum. Ben iyi bir sporseverim ve oturup bu kadar izliyorsam burada bir şey var demek ki… Bunun dışında tabii Civilization serisinin her oyunu aşkımızı tazeliyor.

Mobil oyunlara merak var mı?

Bir ara çok oynuyordum da son dönemde azaldı. Geçen sene özellikle, günde üç dört saat Blood Brothers oynuyordum.

Türkiye’den dünya çapında ilgi gören bir oyun çıkacak olsa, konusunun ne olmasını isterdin?

Şimdi gerçekçi olmak lazım. Amerika dışında, dev yapımcılar dışında büyük prodüksiyonlar yapamazsın. Onlarla yarışamazsın. 2014 itibarıyla oyun prodüksiyon bütçesi Hollywood’u geçmiş durumda. Sen 50-60 milyon doları oyun prodüksiyonuna harcayamazsın. Hele ki geri dönmeme ihtimali varken. Dolayısıyla aksiyon tarzı şeylere hiç bulaşmamak lazım, rekabet edemezsin. Senin kapasiten olmadığı için söylemiyorum, onların imkanları çok fazla. Daha niş alanlara yönelmek lazım. Bunun en güzel örneği, her yerde söyleniyor zaten, Angry Birds. O alanda da korkunç rekabet var tabii ki, doğal olarak dünyanın her yerinde aynı şey yapılmaya çalışılıyor. Angry Birds örneği verdik ama o da yapımcının ilk oyunu değil ki, batmak üzereyken yaptığı bir proje. Daha öncekiler tutmamış. Biraz da şansın olacak, denk gelecek.

Dijital oyunlarla bu kadar içli dışlı biri olarak, Cosplay olayına nasıl bakıyorsun?

Ooo, Cosplay nefis bir şey ya. Hep oyunla özdeşleştirilse de tam olarak oyun temelli bir şey değil. Her tür dizinin, filmin Cosplay’i olabilir. Sonuçta benim üzerimde şu anda Cleveland Cavaliers tişörtü var, bu da bir nevi Cosplay. Bir hayali kahramanı hayata geçirmek… Abi harika bir şey o ya! Ama ne güzel örnekleri var, inanamazsın. Bayılıyorum.

—————————————–

Belki ilginizi çekebilir:

“Vay be” dedirten 11 cosplay örneği