Stuff

Stuff Ödüllü Anket #2 sonuçlandı!

Gelenekselleştirmek için can attığımız ödüllü anketlerimizin ikincisi sonuçlandı. NVIDIA ile birlikte gerçekleştirdiğimiz ve en komik, en ilginç oyun anılarını topladığımız ödüllü anketimize gösterilen ilgiden dolayı çok memnun olduk. Her anıyı birkaç kez okuduk ve harika zaman geçirdik. Tüm bu güzel anıların arasından 35 kazanan belirlemek ise hiç kolay olmadı…

Watch Dogs’un PC sürümünü ve Heroes of Newerth (3050 altın), Path of Exile (500 puan) ve Warface (5200 kredi) çevrimiçi oyunları için oyun içi kredi setini (üçü bir arada) kazanan okuyucularımızın ismini NVIDIA ile paylaştık; kodların önümüzdeki hafta e-posta yoluyla yeni sahiplerine ulaştırılmasını planlıyoruz. NVIDIA şapka ve kupa kazanan okuyucularımızla da iletişime geçmeye başladık, hediyelerini adreslerine göndereceğiz.

Lafı daha fazla uzatmadan, kazananların listesini açıklayalım.  Kazanan oyun anıları ise ilerleyen sayfalarda seni bekliyor.

Kazananlar

[one_fourth]

Watch Dogs

[/one_fourth]

[one_fourth]

Oyun İçi Kredi Seti

[/one_fourth]

[one_fourth]

NVIDIA Şapka

[/one_fourth]

[one_fourth_last]

NVIDIA Kupa

[/one_fourth_last]

Volkan Küçük

Merhaba, ben şuan 23 yaşındayım. Şimdi size anlatacağım olay bundan yaklaşık 10 sene önce gerçekleşti. Resident Evil 3: Nemesis oyununu kim unutabilir ki? Çocukluğumuzun vazgeçilmez oyunlarından biriydi. Korkudan tek başımıza dahi oynamadığımızı hatırlıyorum. Neyse, bildiğiniz gibi eskiden Playstation 1’de çoğu oyun Japonca olurdu, tabii ki Japon yapımlarından bahsediyorum. O yüzden oyunları Allah’a emanet oynardık çünkü ne yapmamız gerektiğini anlamazdık. Bildiğiniz gibi Resident Evil 3 herkesin bugün hasretini çektiği gibi küçük bulmacalar üzerine kurulu bir korku-gerilim oyunuydu. Treni çalıştırmamız gerekiyordu ve tek parçamız eksikti; o da yanlış hatırlamıyorsam aküydü. Onu elde edebilmemiz için ise çalışmayan bir asansör vardı, onu tamir ederek bir alt kata inmemiz gerekiyordu. İki hafta boyunca o bölümde takıldıgımızı hatırlıyorum. Neyse, fazla uzatmaya gerek yok. Birazdan komik kısma geliyoruz. Halamın oğlu ve ben beraber oynuyoruz, şans eseri asansörü çalıştırmayı başardık ve bir alt kattan tren için gerekli olan malzemeyi aldık. Aküyü tam alırken, birden zombiler etrafımızı sardı ve ara video girdi. Belki bugün oynasak o kadar korkmayız ama o gün çok korkmuştuk ve zombiler kapıyı kırarak içeri girmek üzereydi. O sırada oyun bize iki seçenek sundu (Bir başka RE3 klasiği) ve biz de heyecandan hemen en üsttekini seçtik. Bir baktık ki, Jill zombilerin üzerine bastığı suya elektirik verdi ve zombileri öldürdü. Çok heyecanlanmıştık ve abimi de aynı bölümü oynatarak korkutmak istemiştik. Tabii biz ne olacağını bildiğimiz için kendimizden emindik ve korkusuzduk. Abim de aynı sahneye geldi ve ne olduysa tam o anda oldu: Abim ikinci seçeneği seçti ve Jill arka kapıdan çıktı. Bir de ne görelim elinde bazuka olan Nemesis tam karşımıza pat diye çıkmaz mı! Hala oğlu ve ben birden irkildik ve çığlık atarak sandalyeden düştük; anlayacağınız avcıyken av olduk. O anı asla unutamam, benim için çok değerli bir anıdır.

Halil Çatal

Küçüklüğümden beri futbol oyunlarına merakım çok fazlaydı. Kendi takımını kurup, en yakın arkadaşlarının isimleriyle takım kurmak ne kadar eğlendirebilir ki abi bir çocuğu? Football Manager’a 2011’de çıkardıkları oyunla başlamıştım (Football manager 2011). İlk zamanlar korsan olarak oynuyordum ki bana acayip bi zevk veriyordu. Sonra, Ziya adında liseden bir arkadaşla tanıştım, her gün sınıfta FM kavgası ederdik; yok “senin kullandığın taktiği Real Madrid kullansa adam olmaz”, yok” sen Kaka’yı transfer et sonra gel beni b***r” falan her boş saatimiz kavgayla geçerdi.

Öyle hırslanmıştık ki, derslerde bile kavga eder olmuştuk, sınıftan sürekli atılırdık. Üstüne bir de bunu takmayıp, kantinde kavgamıza devam etmemiz de eksik olmazdı. Bir gün nerdeyse yumruk yumruğa girişicektik ki; zengin olan, hayatında hiç korsan oyun oynamamış çok bilmiş arkadaşımız, bize FM’yi orijinal alırsanız çevrimiçi oynayıp beraber kapışabilirsiniz dedi.

Fikir aklımıza yatmıştı fakat alacak para nerden bulacaktık ki? Sonuç olarak, daha yeni ergenlik çağına girmiş iki çocuktuk. O günkü hallerimizi gören bilir, bildiğin okulda açlık oyunlarını oynuyorduk. Aileden ikimizde, yok “hoca kağıt parası istiyor”, yok “yeni kalem alacağım” bahanesiyle neler neler uyduruyorduk. Fakat baktık kolay kolay birikmeyecek bu para (120 lira), daha büyük yalanlar uydurmaya başlamıştık…

Annelerimizi birbiriyle tanıştırıp oyuna getirmek için temel hazırlıyorduk. “Okulun yeni bir gezisi var, bir gece iki günlüğüne Çanakkale’ye kalmalı gideceğiz; otel, yemek ve gezi okuldan diye, 100 lira istiyorlar” demiştik. Ziya da gidiyor, Ahmet de gidiyor diye diye koparmayı başarmıştık parayı. Hemen ertesi gün, koşa koşa oyunu mağazalarda arayıp bulduk ve aldık. Eve koşa koşa gelip, ikimiz de yükledikten sonra ligi kurduk.

Kurallar hemen belirlenecekti. Eğer benim takımımdan bir oyuncu, karşı takımdaki oyuncaya saygızlık yaparsa, o oyuncuyu iki maç ceza vericektim (hiçbir zaman böyle bir şey yapmadık, bu yüzden sürekli kavga ediyorduk). Haftada bir kere oynayacaktık, maçları saat 8’de yapacaktık. İkimiz de baya ciddiye almıştık artık oyunu. Artık oyun başında 3-4 saat geçiriyordum, önceden oynattığı taktiklere bakıp nasıl karşı koyarım diye tonlarca antreman maçı yapıtırıyordum. Kah küh ede ede son hafta gelmişti, aramızdaki fark 1 puandı, her şeyin belirleneceği maç olduğu için, maçı bizde oynamaya almıştık. O gün o maçı saat 8’de yapmamaya karar vermişti, takım taktiklerimizi ne zaman bitirirsek, o zaman başlayacaktık.

FM çok fazla taktik ayrıntısı içerdiği ve aramızda 1 puan fark olduğundan, yapacağımız değişiklikler İstanbul’un suyunun bitmesinden daha önemliydi. Taktikleri bitirdiğimizde saat gece yarısı 3’tü. Evdeki herkes yatmış, ayakta sadece biz vardık. Son maç olduğu için, bilgisayarın başına oturmadan önce okulun spor kıyafetlerini üstümüze giyip el sıkıştık. Centilmenlik amacıyla sakızımı teklif ettim fakat bana gülüp bunların beni kurtarmayacağını söylemişti. Ben de durur muyum, hemen yapıştırdım cevabı: “Birinciliğe herkese sakız dağıtarak gelmedik” diyerek, göz kırptım. İkimiz de deli gibi ateşlenmiştik.

Geçtik bilgisayarların başına, başlattık maçı. Her atakta, hop kalkıp hop oturuyorduk. Sürekli taktik değişikliği, oyuncu değişikliği yapa yapa maç bitmişti ve penaltılara kalmıştık. Her atışta deli gibi çıldırmak istiyorduk fakat içerde ailem uyuduğu için elden bir şey gelmiyordu.Yastıkları suratlarımıza dayayıp, “goooolll!” diye seviniyorduk. Son iki atış kalmıştı ki, stoperim golü kaçırmasıyla maçı kaybetmiştim. Sanki başımdan kaynar sular dökülmüş gibi yere düşmüştüm. O kadar çok ağladığımızı hatırlıyorum ki, halı bir iki dakika içinde ıslanmıştı. Ziya deliler gibi sevinirken, ben yerde Emrah gibi kıvrılmış ağlıyordum.

İkimizin de sesi çok yüksek çıkmış olacak ki, annemler uykularından uyanmışlar, bizi izliyorlar fakat farkında değiliz. Her şey bittikten sonra, ikimiz de birbirimize sarılıp ağlıyorduk; o sevinçten ben kaybettiğimden.

Hiç Fair Play bilmez bir çocuktu ki, ben ağlarken bile “Nasıl kaçtım ama sana? Popomun bile daha güzel menajeri var!” gibi ve daha çok gurur kırıcı laflar ediyordu. Annemin Ziya’nın annesini gecenin 4’ünde arayıp, gelip almasını söylemesiyle beraber her şey bitmişti. Birazcık Ziya’yla zorla ayrılmış olmam, birazcık sınıfta kalmış olmam (o kadar çok FM oynuyorduk ki, okula zaman ayıramamıştık) ve en çok da FM’de kaybetmiş olmam sebebiyle gecenin dördünde hüngür hüngür ağlıyordum.

Ertesi gün okulda eli yüzü morarmış bir şekilde gördükten sonra, hem ailemin ne kadar iyi insanlar olduğunu, hem de oyunların üzerimde bıraktığı etkiyi öğrenmiş oldum. Şu anda yaşım 18. Ziya hayatım boyunca bırakmayacağım bir arkadaşım olarak yanımda yer alıyor şu anda; bu hikayeyi beraber yazıyoruz. Bize bu anıları tekrar hatırlatıp, bizi güldürdüğünüz için teşekkür ederiz.Umarım anılarımızla biz de sizi güldürmüşüzdür.

Mert Ök

Bundan iki sene önce falandı yanlış hatırlamıyorsam… Slender adında bir korku simulasyonu bulmuştum, merak ettim ve deneyeyim dedim. Evde yalnızdım, saat gece 2 civarıydı. Başladım oyuna, içim ürpermeye başladı. Oynarken sonra bir ses duydum,  “herhalde oyundan geliyor” dedim. Devam ettim, sonra aynı sesi tekrar duydum, iyice korku sardı beni. Oyunu bıraktım, evimiz birinci kattaydı ve ses balkondan geliyordu. Korka korka balkona gittim; bir de baktım ki, sesi çıkaran minik bir kedi yavrusuymuş. Kendi kendime gülmeye başladım 🙂 Odaya döndüğümde oyunu kapatıp sildim, bir daha da yüklemedim.

Hakan Asa

Bir gün Crysis 2 oynuyorum ve çatışma yoğun geçiyor. Bir çatışma alanındayız, heyecan dorukta ancak, ne olsun dersiniz? Bir anda silahtan horozlar fırlamaya başladı 🙂 Ne olduğunu anlamadım… Horozlar fırlamaya başladı ancak, horozlar adamları öldürmüyordu; adalardan sekiyordu. Her yer horoz doldu, çok garip ve komik bir andı .

Selahaddın Dal

Kısaca anlatmak isterim ama kısaca nasıl anlatırım bilmiyorum… Benim hayatım oyun olmuş durumda resmen, seviyorum oyun oynamayı. Hatta,  cuma günü (06.06.2014) yüklemeye başladım Watch Dogs’u. Akşam 22.47’de başladım, sabah 5.30 gibi bitti. Bunu üzülerek söylüyorum, malesef korsan ama durumlar çok iyi olmadığından oyuna para veremiyorum; indirime girerse o zaman alıyorum. Çok beğendim, iki gün boyunca hiç durmadan oynadım hatta elimden gelse işe gitmeyip oynamaya devam etmeyi düşündüm. Neyse, ben asıl meseleme geleyim. Dizüstümü evde yalnızken HDMI ile TV’ye bağladım. Gece Outlast oynamıştım bağıra bağıra, benim için baya ürkütücü bir gün oldu; çok eğlendim. Ben oyun ayırt etmem ama benim için FPS tarzı, strateji veya korku oyunları başta gelen tercihlerim.

Ali Rıza İmamoğlu

Battlefield 3 Multiplayer oynamaya daha yeni başlamıştım. Yanlış hatırlamıyorsam, Damavand Peak haritasında RU takımındaydım. US askerlerini base’de sıkıştırmıştık. Depo gibi bir yerin arka tarafında saklanıyordum. Elimde dandik bir silah vardı. Bir asker yan tarafdan gelip, beni görmeden önümden geçti. Adamı gördüğüm gibi vurdum. Adamın silahıyla kendimkini değiştirdim. Ekip arkadaşlarımın birkaçı yanımda spawn oldu (doğdu). Arkadaşlarımdan biri roketle deponun duvarını patlattı. Deponun içinde, spawn olan 5 tane düşman askeri saklanıyormuş meğer. Öldürdüğüm düşmanın silahı ağır makineliydi. Deponun içine yıkık duvardan başladım rastgele sıkmaya. Düşmanların 3 tanesini öldürdüm diğer ikisi kaçtı 😀

Yere yatıp şarjör değiştirdim, uzun sürüyor ama neyse… Düşmanlar base’e o kadar sıkıştı ki birinin aklına helikopter almak geldi herhalde. Helikopterli olan takım arkadaşlarımı öldürmeye başladı. Ben “Ne yapabilirim” derken, helikopter görünür bir yere geldi. Ya helikopteri vuracaktım ya da düşmanlar gelip beni vuracaktı. Ben de bekleyip ölmektense ateş edip ölmeyi yeğlerim ya, helikoptere başladım ağır makineli ile ateş etmeye. Beni fark edip bana döndü helikopter. Ateş etmeye devam ettim. Helikopter üstüme doğru alçalmaya başladı ve önüme düştü. Meğerse pilotu vurmuşum havada 😀 Düşen helikoptere binip kaçmaya karar verdim. Binmez olaydım, helikoptere acemiyim ya zorla sürüyorum. Kardeşime dedim al fareyi sen ateş et, ben de sürmeye çalışayım. Havada döne döne, bilinçsizce, sağa sola düşman dost fark etmeksizin ateş ediyoruz kardeşimle. Aşağıda oynayanlar mesajda “Ne yapıyorsun? Sürmesini bilmiyorsan atla helikopterden!” gibi şeyler diyorlar. Benim de gururuma dokundu tabi. Deponun çatısındalardı yanlış hatırlamıyorsam, üç düşmanın bana ateş ettiğini gördüm. Zar zor çatının üstüne helikopteri indirmeye çalıştım. İnerken çatıya ateş etmeye başladım. Baktım çatıya düzgün inemeyeceğim, tam düşerken atladım helikopterden. Düşmanların birini vurmuşum, diğerinin üstüne helikopter düşüp patladı. Çatıya düşünce canım azaldı tabii. Etrafa bakarken, son kalan düşman beni vurmuştu. O gün belki beş dakika gülmüştüm kardeşimle. Arkadaş ortamlarında asker anım gibi anlatırım hep…

Çetiner Ogün

Izmir Institute of Technology Computer Engineering öğrencisiyim. Bizden, bu zamana kadar oyunlarla ilgili başımızdan geçen ve asla unutamadığımız komik bir anı anlatmamızı istemişsiniz ancak, benim komik değil de trajikomik bir anım var…

Yine bir hafta sonu, arkadaşımla World of Warcraft oynamaya gitmiştik. Arenada 2vs2 oynuyorduk, ben healer’dım. Canım çok az kalmasına rağmen, arkadaşıma heal (can) attığımda, arkadaşım sinirle “beni heal’leyeceğine kendini heal’le!” demişti.

Olayın kopma noktası ise biz kafedeyken değil, hafta içi edebiyat dersinde yaşandı. Öğretmenimiz ders bitiminde, sınıfın ortasında “O gün, geçen haftasonu yazıcıdan çıktı almak için internet kafeye gitmiştim. Seni bir arkadaşınla gördüm, halka açık bir yerde öyle konuşmanız beni şoke etti.” dedi. Ben de “Hocam, oyun oynuyorduk. küfürlü falan konuştuysak özür dileriz” demiştim. Öğretmenimiz “Aslında küfürlü sayılmaz ama, beni elleyeceğine kendini elle demek biraz ayıp değil mi ?” dedi. Sınıf bu laftan sonra koptu tabii ki. “Hocam ne yaptınız? Heal ‘lemek diyorduk biz, heal iyileştirmek demek. Bizim öyle garip meziyetlerimiz yok!” dedim.

Heal ‘lemek hızlı okununca ellemek fiiline benzediği için böyle bir yanlış anlaşılma oldu. Sonuç olarak sınıfa rezil olduğumla kaldım. İşte bu da benim trajikomik hikayem.

Berk Alp Dalbudak

Benim oyunlarla ilk anım 5 yaşımda olmuştu. O zamanlar bizim orda çok kişinin gittiği bir internet kafe vardı… Genellikle herkes Counter-Strike oynuyordu. Tabii ben de o zamanlar küçüğüm, onlarla birlikte oynuyordum ama baya baya oynuyordum; tuşları, oyunu her şeyi biliyordum. O gün baya bir kişi gelmişti ve herkes bir sunucuda toplanıp maç yapmaya başlamıştık. Baya bir süre geçtikten sonra, ne şansa bizim takımdan sadece ben, bir de diğer takımdan bir oyuncu kalmıştı. İnsanlar, fareyi elimden alıp kendileri oynamak istiyor ama ben izin vermiyordum. Diğer takımdaki oyuncu meğerse köprünün altına saklanmış beni bekliyormuş… Yanlışlıkla oraya bomba atmıştım ve +3 canla oyunu kazanmıştım… Nasıl bir bağırış! Çok güzel bir anı olarak kalmıştı bu olay.

Bilal Bayrak

Silkroad Online’da, arkadaşım DesertEagle ile LeonS Guild olarak OnePiace üyelerinden Nexus ile Nev3rLoses’ın Jangan Cave’de olduğunu ve PVP yaptığını öğrendik. 🙂 Bunun üzerine baskın yapmak için oraya gittik. Desert görünmezken, ben Nev3rLoses’ı ittirdim. Nexus hemen zerkle Deserteagle’ı stun’lamıştı. Nexus tam Deserteagle’ a vururken, kayarak onu ittirdim ve Desert ona ‘desperate’ ile çaktı. 😀 Nexus deliye döndü! Biz hemen reverse atıp kaçtık. 5 dakika sonra ise Jangan Cave’de bulunan bir odadan diğer odaya geçmek için olan kapıların orda Neverloses’ı tek yakaladık. Beni öldürdükten sonra Deserteagle’a vururken onu ittirdim ve diğer odaya girdi. 🙂 Gerçekten muhteşem bir gündü. Bu olay guild’de günlerce konuşuldu. 😀

Onur Bildik

Benim oyunlardaki en komik (ya da korkutucu) anım şüphesiz Outlast oynarken yaşandı. Bir gün bir arkadaşımla beraber Outlast oynuyorduk. İlk defa oynuyorduk. Oyunun başındaki kolay yerleri geçmiştim ve hiçbir mutanta rastlamamıştım. Koridorda yürürken kameranın pili pitti. Pili değiştirdim ve gece görüşünü açtığım an, önüme tek gözlü bir mutant çıktı. Arkadaşım ve ben o kadar korkmuştuk ki, sövmeye, bağırmaya başladık! Sonra doğrudan bilgisayarın fişini çektik. Tabii evde tek olmadığımızdan söylediklerimizi duyan annem ve babam da beni azarlamaya başladı. Ne kadar korktuğum için yaptığımı anlatsam da kızdılar ve ”korku oyunu oynama o zaman!” dediler. İşin aslı, biz aniden bağırınca onlar da korkmuşlardı. 

Halilcan Adıyaman

Bir gün arkadaşlarla sabahlayalım dedik ve o gece toplandık. İçerisi sıcaktı, essin diye bilgisayarlarla balkona yerleştik ve arkadaş “madem toplandık, toplu bir oyun oynayalım” dedi. Biz de “olur” dedik ve oyuna girdik. Bir arkadaşım da balkon demirlerine oturmuş, oyun oynarken kendinden geçiyormuş; bunu bilmiyorduk. Bu arkadaşla oyunda dalga geçiyorduk, arkadaş oyunda olayı ciddiye aldı ve tam bilgisayara bağırırken balkondan aşağı düşmüştü. Düştüğü halde hâlâ oyuna küfür ediyordu! O gün bu gündür, o arkadaşla oyun oynadığımı hatırlamıyorum. 🙂 Hatırladıkça hâlâ gülüyorum.

Halil İbrahim Bengü

Rust’ta birkaç arkadaşımla oyunda hiç eşyası olmayan çıplak oyuncuları silah zoruyla bir çember içine sokup, taşla dövüşmeye zorluyorduk. Kazanana ödül veriyoduk. 😀

Bahadır Bitikcioğlu

Bir keresinde, ailem tatile gittiğinde arkadaşlar ile hep beraber bizim evde toplanıp, Knigt Online partisi vermiştik. Dört kişi, deliler gibi günlerce uyumadan karakterlerimizi kastık durduk. Ailem telefon açıp, “Biz erken dönüyoruz, 1 saate kadar evdeyiz” dediğinde, elimiz ayağımıza karışıp evi toplamaya giriştik ve eski bir anı olduğundan, o zamanlar dizüstü bilgisayarlar o kadar yaygın değil ve herkes evinden masaüstü bilgisayarını getirmişti. Evi topladık, PC’leri topladık; hepsini asansör ile aşağıya indirmek üzereyken kasaları yüklediğimiz pazar arabasının ağırlıktan tekeri kırıldı ve tüm bilgisayarlar tepe taklak üçüncü kattan ikinci kata düştüler 😀 Tabii apartman döküldü ne oluyor diye; o sırada da babamlar gelmesin mi! Biz yerde parçaları toplarken, onlar da etrafımızdaki komşuları gördüler. Bana bir şey oldu sanmışlar ve annem korkudan baygınlık geçirdi. Sonra durumu anladılar, fırçayı da bir güzel yedik. Dahası yuvarlanmaktan bilgisayarların içinde sağlam parça kalmadı ve güzelim oyun partimiz 3 PC ve aile faciasına sebep oldu 😀 Ben hariç diğer arkadaşlar bilgisayarsız kaldı ve oyunu bırakmak zorunda kaldılar 😀

Orkun Efe

Merhabalar. Üç sene önce, Silkroad oynadığım zamanlardan bir video. Burada ‘unique’ denilen özel yaratıklar var, belli aralıklarla haritanın farklı köşelerine atılıyor. Ben de buldum, tam dalıyorum,  tık arkadan biri geldi.  Adam da archer (okçu) ama ben 45k vuruyorum, adam 65k vuruyor. Tabii benden fazla vurduğu için, yaratığı elimden alıcaktı 😀 Arkadan bir adam geldi ve ona ‘pk’ oldu (Pk olmak: PVP eşyası takmadan adamı öldürmek). Adam öldürünce, diğer adam (yaratığı çalmaya çalışan) şehire ışınlandı. O ışınlanıp gelene kadar, zaten ben çat çat çat dalıyordum 😀 Sonuç videoda. 🙂

Can Can

Benim komik anım bir görüntü hatası, Vindictus isimli çevrimiçi oyunda oldu. İki farklı karakterin aynı anda, kurulan partiye girip aniden atılmasıyla, böyle fotoğraftaki gibi bir mutant oluştu. Bu olay beni baya koparmıştı. 😀

 

 

Tolga Çorman

Başımdan geçen komik anı, geçen hafta Counter-Strike: GO oynarken başıma geldi. Maça üç takım arkadaşım, ben ve bir de rastgele yabancı uyruklu bir arkadaş bağlandı. Bu arkadaşın adı Chris. Nereden öğrenmiş bilmiyorum ama sürekli Türkçe küfür ediyordu ve dağarcığı oldukça genişti bu arkadaşın 🙂 Onun çat pat Türkçe konuşmasına gülmekten oyunu oynayamadım. Daha sonra arkadaş olarak ekledim ve ona artık Türkçe öğretiyorum. 🙂 Tabİi beraber başka oyunlar da oynuyoruz. Yakında müslüman da olacak 😀 Yazımı okuduğunuz için teşekkürler. Umarım Watch Dogs kazanıp, Chris’le oynarız. Onda var çünkü. ^^

Aziz Mahmud Mustafaoğlu

Warface PvE zor görevinde kendimizden o kadar emindik ki bu görevi rahat geçeriz diye… Ama patlayıcı timinin grubu yerlere sermesi grubu şaşkınlık için kahkahaya boğmuştu.

Ömer Çolak

Daha 16 yaşlarımda bir şeyim. Bilgisayarla ilk tanıştığım zamanlar Knight (Online) oynanıyor internet kafede. Merak ediyorum tabii, arkadaşlar da var orada. Bana oyuna girmeyi anlatıyolar. Kekuri kesiyorum elimle, birden kekuri ring atıyor. Oyunda değerli bir eşya yani. Tabii çocuk aklımla satış parasına bakıyorum 200 coin. Hop NPC’ye satıyorum, arkadaş diyor neler çıktı. İşte diyorum Kekuri Ring, o, bu, şu.. “Ne kekuri mi? Gittin NPC’ye mi sattın onu?” diyerek güzelce bir küfür yiyorum 😀

Orhun Alp Harbili

Bundan 7-8 sene önceydi. Çok sevdiğim bir çocukluk arkadaşım vardı. Onunla NBA Live 2003 oynuyorduk. Zaten topu topu 8 yaşında falanız. Çok bilmiyoruz da oynamayı. Arkadaşım benden daha iyi oynuyordu joystick ile. O yüzden de ben klavyedeydim. Hiç unutmuyorum, ben Lakers’tım o da Miami. Benim takımım daha iyiydi bakılırsa; Shaq, Kobe’nin gençlik yılları Fisher vesaire ama dediğim gibi benden daha iyiydi ve yeniliyordum. Sonlara doğru, çocuğuz tabii bir de beni yeniyordu ve cozuttu biraz 😀 Fark kapandı son saniyeler belki de, tam hatırlayamıyorum. Shaq sayıdan sonra kenardan topu kullanacak. Ben de abarttım ‘S’ yerine (pas yerine) ‘D’y,e yani şuta bastım. Nasıl bir şansa artık, sayı oldu ve berabere bitti; uzatmalara gitti. Ben o gazla, sandalyede oturuyorum bir de kendimi oradan oraya atıyorum derken geriye doğru tam düşüyordum; elimde klavyeyle yere kapaklandım. O bana bakıyor gülüyor, ben kendi halime gülüyorum. Hala aklımda kalmış aradan bunca zaman sonra. Yazmak istedim anımı, umarım kazanırım.

Şafak Yılmaz

Diablo 3 oynuyoruz arkadaşımla, tabii yeni çıktığı zaman ve ben çok merak etmiştim oyunu. İlk defa tanışacaktım nasılsa Diablo 3 ile. Arkadaşımla satın aldık. Hani çevrimiçi olma zorunluluğu var ya, sanıyoruz ki yükleyip giriş yapıp aynı yerde buluşacağız. Ben girdim oyuna, bu da hazırladı her şeyini girdi. Dolanıyorum oyunda ama çocuk yok. O aynı yere geliyor ben yokum bu sefer de. Meğersem oyunda invite (davet) yöntemi varmış, parti kurmak lazımmış. Bu sefer de parti isteği atıyorum, kullanıcı yok gibisinden bir şeyler söylüyor. “Hayda, ne yapacağız?” derken iletişim ekranından bir Türk’ün yazısını gördüm; mesaj attım böyle böyle ne yapacağız diye. Adam demez mi, “Avrupa sunucusuna mı aldı üyeliği bi sorsana”. Sordum, Amerika dedi. Rezillik burada başladı. Meğersem bu yüzden bulamıyormuşuz birbirimizi. Rahat üç saatimizi böyle yedik. Hayatımızın en rezil anıydı oyunlarla ilgili. 🙂

Muhammet Mücahit Turan
Arkadaşlarla Hon oynuyoduk. Bizim bir arkadaş var, biraz sinirli… 🙂 Kötü oynamaya başlayınca, çok sinirlenip bağırmıştı. Bütün kafeden 5 dakika ses çıkmadı, sonra kafe sahibi bizi kovdu. 😀

Serhat Aydoğmuş

Aranızda League of Legends oynayanınız var mıdır bilmiyorum ama fotoğraf oynadığım bir support (destek) karakterine ait. Bir süre önce bekleme sürelerinin %80 azaltılmış olduğu ve mana’nın olmadığı bir mod gelmişti. Bulunduğum yer de, oyunun öldürene en büyük güçlendirmeleri veren yaratığı Baron Nashor’un olduğu yer. Ben bu mod ile tek başıma bu yaratığı öldürebileceğimi iddia etmiştim ve başarmıştım. Takım arkadaşlarım da tam da yardıma gelirken hem de. Tam komik bir şey değildi ama bir support karakteri ile Baron’u öldürmek çok güzel bir anıydı.

Soner Kama

Knight online’da 82 seviye karakterim ile (son seviye 83) boss kesmeye gidip, boss’un beni yatırması sonucunda EXP (deneyim puanı) kaybı olmaması için beni kaldırabilecek bir Priest karakter bulmuştum. Beni kaldırmak için gelen Priest de boss’a kurban olup, yeni bir Priest ararken gelen Priest yine boss’a kurban olmuştu ve oda yeni bir Priest arayışına girdiğinde, bizi kaldırmaya kimsenin yanaşmadığını görmüştüm. Exp’imiz paşa paşa gitmişti. 🙂

Durmuş Taşpınar

Deep Black Reloaded isimli oyunu oynarken bir tünel içinden geçmek ve hiçbir şeye çarpmamak zorundasın. Baya zor bir bölüm bu tünel bölümü, hırs yaptım geçeceğim! Başladım çabalamaya, baya bir uğraştım. Öğlen oturdum, baktığımda hava kararmıştı ve ben hâlâ geçememiştim. En son sinirlendim, o bölümü geçemediğim için (klavye ile kontrol ediyordum karakteri) klavyeye bir vurdum sinirimden! Bir baktım, her yer kapkaranlık oldu. İçeride sigortalar atmıştı. Babam söyleniyor, klavyeye vurmamın sesini de duymuş, ayar vermeye geliyor diye beklerken babam demez mi, “Geçemedin mi hala? İstersen ben geçeyim”. Sigortaları kaldırmış, PC’yi açtım babam oturdu. 5 dakika sürmedi geçti, ben bir dumur oldum; inanılmaz. Oyunun sonunu getirdim ve bilgisayardan kaldırdım. 🙂

Burak Soykan

İlk Xbox 360’ımı aldığımda, babamı iyi bir cihaz aldığına ikna etmek için Driver: San Fransisco açtım ve kumandayı verdim. 5 dakika onu izlemek yerine odamı toplarken, birden Achivement Unlocked sesi geldi ve bir heyecanla babamın yanına gidip baktığımda, babam hayatında ilk defa Xbox 360 oynamasına rağmen “Lights, Camera, Action!” başarımını açmayı başarmıştı. Çok şaşırarak babamla gurur duyduğumu hiç unutamam. 🙂

Arslan Kaan Aydın

Uçanları vurmasınlar adlı çalışmam. 🙂

Berat Peker 

Call of Duty oynarken, oyunun ortalarında bir bölüm vardı. Bu bölümde, siper alıp çatıdaki bazukalı ve diğer nişancı tüfekli adamları vuruyodu fakat adamlar ölmüyordu. Siper değiştirirken keskin nişancılar vuruyordu, yerinde bekleyince de bazuka… Şamar oğlanına dönmüştüm. Neyse, ben o bölümde iki gün uğraştıktan sonra, arkadaşlarımı çağırdım. Onlarla birlikte oynarken, bizim bir arkadaşın sinir hastası olduğunu öğrendim. Arkadaşım bölümü geçemeyince, kendi kafasına vuruyordu. O vururken, biz gülüyorduk. Günün sonunda arkadaşın tansiyonu düştü ve bayıldı. Biz de biraz korkmuştuk…

Snop Tech

Benim başımdan geçen olay World Of Tanks oyunundaydı. Westfield adlı haritada savaşırken, şans eseri iki tarafı yıkık olan köprünün ortasına Cromwell adlı ingiliz tankıyla geçmeyi başardım. Hızım saatte 70 kilometreydi. Köprünün yıkık tarafında, tank tarafından harab edilmiş bir araba duruyordu. Onu rampa olarak kullanıp üstünden atladım ve köprünün ortasına geçtim, ordan da iki kişi öldürdüm. 😀 Gayet keyifli bir maçtı.

Oğuzhan Pehlivanlı

Sizinle arkadaş grubumun Outlast ile imtihanını anlatacağım. 🙂

Outlast çıktıktan bir süre sonra aldık, oyun elimizde. Beş kişiyiz, oynama muhabbetleri dönüyor. Nerede oynayalım dedik. Arkadaş var ismi Hasan, “Abimin dükkanda oynayalım, anahtar var. Abim dükkanı kapatsın, gece 2’de gelin oynayalım” dedi. İş bölümü yaptık, ailemize yurtta kalacağız dedik. Çıktık, çerez içecek falan, ortam için arkadaşlar önden sessizce kapıyı açtılar, biz ardından girdik. Ortamı kurduk, karanlık oynamaya başladık. Bizim iş yerinin yanı sayılacak yerde bir kız yurdu var. Görmüşler ama ses çıkarmamışlar tabii. Biz oyuna başladık, ilk sahneleri geçtik, klavye ve fareyi alan, 5 dakika sonra “alın siz oynayın” diyor. Arada bağırıyoruz, bir de arkadaş oyunda tekerlekli sandalyeden atlayan adamı görünce fırlattı elindeki bardağı ses oldu baya bir. Gece 2:40 gibi bu yurttakiler hırsız falan mı girdi diye şüphelenip yurt bekçisine, onlar da iş yeri sahibine yani bizim arkadaşın abisine söylemiş. Adam da bıçaklıdır hırsız diye, kap gel koca bıçağı… İş yerinin arka girişi var, ordan gir… Biz karanlıkta korkuyoruz zaten, arkadaş “Arkadan ses geldi” dedi. Ben biraz duydum, dizüstünün ekranını indiriverdim ve kapkaranlık kaldık. Ses geldi, kesildi. Kalp küt küt atıyor! Bizimkiler yavaştan ön kapıya gidiyor, kapıyı açacağız. Çat diye arka bölüm kapısında bir karanlık silüet ve elinde bıçak! Allah nidaları ile bağırarak dükkandan kaçtık, o şokla 300 metre falan bir koşmuşum, nornalde gelip deseler böyle koşamam derim. Telefonla aradım ne oldu falan bilmiyorum, arkadaşın abisi biz olduğumuzu anlamış. Bir azar yedik, sonra kendisinin de siniri geçti. Dükkanı toplayıp çıktık, oyun yarım kaldı ama oyunu defalarca oynasam oradaki gerilim karşısında hiç bile gelebilirdi…

Sağ olsun, Hasan’ın abisi ailelerimize falan anlatmamış, sır olarak kaldı. Ne zaman gerilim oyunu, gerilim filmi falan olsa, hep hatırlarım. Oyun, gerçek hayatta yaşamanın yanında bir hiç gerçekten de. 🙂

Beray Benteşen

Benim başımdan geçen anı biraz trajikomik. Masaüstü sistemimi kasasız açık bir şekilde kullanırken benchmark (performans testi) yapmak istedim. Sıcaklık değerini merak edip elimi üzerine götürdüm, o sırada da yeni bir proje üzerinde çalışmaktaydım. Projede bir hata aldım ve ekrana odaklanırken yanlışıkla elimi soğutucu bloğa değil, fana götürdüm. Fanlardan birisi parmağımı derin olmamakla beraber kesip durdu. Refleks olarak elimi geri çektiğimde ise önümdeki içeceği yeni aldığım klavyenin üzerine döktüm ve klavye kalıcı olarak bozuldu.

Muzaffer Şahin

Doğrusu başımdan çok fazla komik olay geçti, çoğunu hatırlamıyorum açıkçası…

İlk olarak, GTA 4’te iki hafta peşinde koştuğum kızı tam ikna edip yemeğe götürürken, çarpıp öldürmüştüm. Bu baya bir sorun oluşturmuştu. 😀

İkinci olarak Battlefield 4’te, rastgele attıgım RPG’nin gidip gözcü helikopterini düşürmesinin ardından, aynı kişinin yine gözcü helikopteri ile beni öldürmeye gelirken arka tarafa bıraktığım M2 SLAM’e çarpıp yine öldükten sonra, şanslı diye küfür edişi hala gözümün önünde.

Üçüncü olarak yine Battlefield 4’te, helikoptere C4’leri döşeyip tankın kafasına indirip patlatmak gerçekten çok zevkliydi.

Skyrim’de aynen benim de başıma üstteki fotoğraf gibi bir şey gelmişti, fena gülmüştüm. 😀

Ve tabii, küçük yaşta Wolfenstein 3D oynarken sağa solu görmek için, sağa sola dönmek yerine monitörün yanından bakarak görmeye çalışıyordum. 😀

Bu arada, bir kahve kupası çok iyi olurdu. Malum oyun oynarken çok kahve içiyorum. Kahvesiz oyuna hayır!

Kerem Anıl Şengöl

Battlefield 3’ü çevrimiçi oynarken, karşı takımdaki oyuncu hiç kıpırdamadan mermi yağdırıyordu. Ben de arkasından sinsi sinsi gidip, ona güzel bir ölüm yaşatmak istedim. Tamamen ona odaklandığımdan, arkamda ne olup bittiğini bilmiyordum. Tam onu indiricekken BAAMMMM! Ona odaklandığım için, arkamdan saatlerce gelen arkadaşı farketmeden öldüm. 🙁

 Ozan Oğrak

Kardeşimle birlikte bilgisayarda Blip&Blop adlı ilginç bir oyunu oynuyorduk. Oyunda iki karakter vardı: Biri mavi, diğeriyse kırmızı. Oyuna başladık ve ben kardeşime söylediğim hareketleri yapmadığı ve ikide bir öldüğü için kızıyordum. Daha sonra ona “Mavi adam sensin işte. Düzgün oynasana, bak nereye gidiyorsun yine!” diye bir tepki verdim. O da bana kendisinin kırmızı olduğunu söylemesiyle gülmekten kırılmamız bir oldu. 😀