“Hayır abi, burada öyle robot yapmıyoruz”

Not: Bu röportaj Stuff Eylül 2015 sayısında Akın Arslan imzasıyla yayınlandı.

Günümüzün en moda kavramlarından biri ‘maker’. Biz de bunun ucundan tutan, bu konuda söyleyecek sözü olanların kapısını çalmaya devam ediyoruz. Kadıköy’deki İskele 47’ye gittik, Bager Akbay ve Osman Koç’la uzun uzun konuştuk. “Maker olmak çok acayip, herkes olsun” coşkusunun ötesinde, gayet gerçekçi bir sohbet oldu.

Akın: Çok yanlış düşünüyor da olabilirim, öyleyse düzeltin lütfen, ‘maker’ hareketi doğrudan 3D yazıcının içine hapsedilmiş görünüyor dışarıdan. “Maker eşittir 3D yazıcıyla biblo basan kişi” gibi bir algı oluşuyor.

Bager: İnternetin ilk yıllarını hatırlıyor musun? Aynı onun gibi. 3D yazıcı çok büyük bir olay ama hala neden büyük olduğuna dair bir fikrimiz yok. Örneğin Kars’ta, kışın yollar kapandı ve hasta bir çocuğun tedavisi için bir şey lazım oldu. Onu orada basabilirsen eğer, 3D yazıcı hayat kurtaran bir şey olacak. Ama bu konuda biraz sabırsızız ve pratikte maker hareketinin etkisini çok hızlı görmek istiyoruz.

Osman: Bilginin deneyime dönüşmesi lazım. Şu an sadece makine satılmaya çalışılıyor ama 3D yazıcının farklı alanlardaki kullanımı artmış değil.

bager-akbay_osman-koc

Akın: Ona ilk ulaşan kitle aslında üretimi bilmeyen bir kitle. Makineyi alıp, kendi heykelini veya Batman oyuncağını basınca iş bitiyor. 3D yazıcının ve bu akımın bir şekilde, halihazırda üreten insanın eline geçmesi gerekiyor. Karadeniz’in bir köyünde, eldeki kısıtlı imkanlarla ilginç icatlar yapan adamın eline geçmesi gerekiyor.

Bager: Mahallenin delisi gözüyle bakılan bir mucidin, aslında o mahalleyi kurtarabilecek kişi olduğunu anlamamız lazım. Dönüşümün Anadolu’dan geleceğine inanıyorum. 3D yazıcı henüz olması gerektiği şekilde üretim sürecine girmedi ama bu kolay da değil aslında.

Osman: Şu an bitirmekte olduğum işin mekanik kısmının büyük çoğunluğu 3D yazıcıyla doğdu. Mesela 15 santim çapında bir silindire ihtiyacım var, onu tornada işleyip talaşla uğraşmama gerek kalmıyor. Hem malzeme olarak daha karlı oluyor hem de makinenin başında durmaya gerek kalmıyor. Bir de onu diğer geleneksel mekanik işlerle birleştirince iyi sonuçlar çıkıyor.

Bager: 3D yazıcıyı satın almak, insanı ‘bir şey’ yapmaz, sadece mal sahibi yapar. Mesela birçok okul bizden maker atölyesi istiyor. Ben de şunu söylüyorum: Okuldaki hocaların nelerle ilgilendiğini, hobilerinin neler olduğunu biliyor musun? Çocukların nelerle ilgilendiğini biliyor musun? Bu aletlerle neler yapacaklar, atölyeyi ona göre kurman gerekiyor.

Akın: Aynı şekilde o okullarda bilgisayar laboratuvarları vardı ama kapısı kilitli duruyordu.

Osman: Anahtar kimde belli değildi… Öyle bir ortamda çalışmak çok zor. Mesela burada, İskele 47’de çalışmak gayet kolay. Başka arkadaşlar da gelip hemen çalışmaya başlayabiliyor. Çünkü en temelinde, çok iyi internet bağlantımız var ve her yerde priz var. Bunun ötesinde çok şeye ihtiyaç yok aslında. Bir de çay kahve…

Bager: Bu basit altyapılar çoğu yerde yok. Üniversitelerde bile düzgün çalışan internet bağlantısı yok. Sanayi Ve Teknoloji Bakanlığı’na çıktığımızda da aynı şeyi söyledik. “Ne olur, upload hızı yüksek interneti firmalara dağıtın.” Download hızı yüksek, upload hızı düşük kalırsa biz de tüketici olarak kalırız. Bütün kanalları üretime göre düzenlememiz lazım. Maker hareketi de popüler akımlardan biri, gelip geçecektir muhtemelen. Ama biz de fırsat bu fırsat, üretim kültürünü yerleştirmeye çalışıyoruz. Mesela ben velilere soruyorum; çocuğun odası dağınık mı, toplu mu? Bir marangoz atölyesinin tertemiz durduğunu düşünsene, bir gariplik hissetmez misin? Burada üretim yapılmıyor galiba dersin. O zaman okuldaki laboratuvarı, evdeki üretim odasını tertemiz yapma kafası ne? Bizim psikolojik sorunlarımız var üretimle ilgili. 3D yazıcı filan bunları çözmez.

Akın: Bu bir akım, hatta moda diyelim. Okullara laboratuvarlar kuruluyor, devletten bile ilgi görüyor ama yine yüzde 1, binde 1 üretim yapacak. Maker akımıyla toplu bir aydınlanma yaşamayacağız.

bager-akbayBager: Bu dediğin şeyi çok düşündüm. Geçen gün benden okullar için maker atölyesi dokümanı istediler. “Hangi model makineyi alalım?” diye soruyorlar. Tersten yürüyor iş. Halbuki bana “Böyle bir şey yapıyorum, hangi politikayla yaklaşayım?” deyip sadece altyapıyı sunman ve insanların istedikleri üretimi yapmalarına katkıda bulunman gerekiyor. Ben de oturup, tanıtım atölyesiyle üretim atölyesi arasındaki farkları yazdım. İkisinin arasında çok fark var. Üretim atölyesi aşırı düzenli, tertemiz ve disiplinli olmak zorunda değil. Sen hiç, içeride çay içilmeyen marangoz atölyesi gördün mü? Maker atölyesinin ne farkı var?

Akın: Ne tür okullar maker laboratuvarı talep ediyor?

Bager: Her türlü okul ve her yaş grubu neredeyse. Ama geçmişteki bilgisayar laboratuvarlarına dönüşme tehlikesi var işte.

Osman: Çocuk orada, önceden tasarlanmış üretim alanları dışında bir alana merak sardığı zaman kendi cebinden ödemek zorunda kalıyor. Büyük paralardan da bahsetmiyorum, sadece onu isteyebileceği bir sistem kurulması gerekiyor. Birkaç temel kural var. Bu makineleri herkes kullanabilmeli; fotoğraf öğrencisi de, elektronik öğrencisi de. Sen bunu sadece mühendislik fakültesine koyarsan, olmaz.

Bager: Müzisyenle fotoğrafçı, fotoğrafçıyla mühendis bir aradaysa ortaya ilginç bir şey çıkıyor.

Osman: Diğer türlü oradan sadece sanayi bazlı projeler çıkar ve sanayi devleriyle yarışmak zorunda kalır. İskele47’nin en büyük özelliği ‘bizim’ olması. İçeride sürekli yaşayan bir sistem var. Bir şey bozuksa biz tamir ediyoruz, malzemelerde sirkülasyon var.

Bager: Mekanda bir rahatsızlık varsa birileri sahiplenip o rahatsızlığı çözebiliyor. Ama okullarda bu yanlış bir şey gibi algılanıyor. Hoca tabiriyle çocuklar orada ‘sapıtıyor, cozutuyor’. Bundan rahatsız olunması çok garip. Bu gayet insani bir şey halbuki. Ona güvenmelisin. Mesela özel bir üniversitede, yüksekokulda açtığım bir laboratuvar bu yüzden kapatıldı. “İçeride çok rahatlar, çay-kahve içiyorlar” diye. Bu inanılmaz bir şey. İnsanı reddetmek bu.

Akın: Bu birlikte üretme kültürünün genele yayılması için ne yapmak gerekiyor?

osman-kocOsman: Öğrencilerde maalesef yabancı dil problemi var. İngilizcesi iyi olmayınca internetteki örnek çalışmaları da takip edemiyor. Öte yandan, birbirinin fikrini dinleme konusunda da zayıfız. Bir sürü küçük küçük problemlerin birikmesiyle oluşan sıkıntıları yaşıyoruz.

Bager: Denemiş ve küsmüş insan tipinin tekrar deneyip küsmemesini sağlamak şart. TedX Reset’te bir ilköğretim hocası konuşmuştu. Samsun’un bir köyünde muhteşem işler yapmış. Çıkışta hemen yanına gittim ve başına neden iş açılmadığını sordum. Küsmemeyi nasıl başardı? Başına birçok iş açıldığını ama mücadele etmenin yöntemlerini bulduğunu söyledi. Düzgün bir hayat istiyorsan savaşacaksın. Bu kadar basit. Biz de bu atölyeyi cebimizdeki 10-15 bin lirayla açtık. Malzemelerin yüzde 90’ı barter yöntemiyle alındı. Bir buçuk yılda neredeyse istediğimiz bütün malzemelere eriştik. Bunun için kimseden alkış da beklemiyoruz. Deneyin, yöntemi var. En büyük gücümüz topluluklardır, dostluklardır. Kafa dengi 3-5 kişiyle bir yola girip devam edebiliyorsan, bitti işte. “Ülkeyi dönüştürme” hayaline de düşmemek lazım. Sen önce odanı dönüştür, mahalleni dönüştür.

Osman: Üretim kültürünü artırmaya çalışırken bunu sadece sanayi alanına sıkıştırmaya çalışıyoruz. Halbuki bunun bir sürü farklı alanı var. Moda olmamış alanlardaki üretimi niye gözardı ediyoruz? Herkes App yapmaya çalışıyorsa, o çocuk da App yapmaya çalışır.

Akın: Her akımı anında yiyip bitirmek gibi bir huyumuz da var. İnovasyon olmuş, big data olmuş, hiç önemli değil. 6 ay içinde önce dünyanın en önemli şeyi oluyor, sonra da içi boşaltılıp kenara bırakılıyor.

Bager: Zaten biz bunu ilk maker toplantılarında konuştuk. Bu kelime gelip geçecek. Ama önemli olan akımları fırsata çevirebilmek. Şu ana kadar açılan lab’ların çoğu kullanılmıyor, gidin kullanın. Kullanmanın bir yolunu bulun, faydalanın oralardan.

Akın: Çevredekilerin, eş dostun “bunlar robot yapacak” gibi bir beklentisi vardır muhakkak. “Bir buçuk senedir çalışıyorlar, bugün yarın kapıdan bir robotun çıkması lazım artık” diye düşünüyorlardır.

Osman: Evet abi, herkes bizden robot bekliyor.

Bager: Robot beklentisi de epey acımasız ama. Elli, ayaklı, insan suretinde bir şey bekliyorlar. Aşağısı kurtarmıyor… Hayalin neyse onu yapmak için uğraş işte, imkan var.