İnsanoğlu derin uzayı keşfedecek

NASA (ABD Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi) derin uzayı keşfetmek istiyor fakat sıvı hidrojen yakıt ve lityum bataryalar ile uzay gemilerini Dünya’dan bu kadar uzağa göndermek mümkün değil. Daire, derin uzayı keşfe çıkan uzay araçlarında kullanabileceği bataryayı geliştirene, 250 bin dolar ödül verecek.

NASA, önümüzdeki 18 ayı, ‘güvenli ve makul maliyetli derin uzay keşfinin karşısındaki zorlukları kaldırmaya’ harcayacak ve bunun için yüklü bir bütçe ayırmış durumda. NASA’nın uzay teknolojilerinden sorumlu yöneticisi Michael Gazarik, dairenin firmalardan gelen en iyi dört projeyi fonlamayı ve bunlarla çalışmayı planladığını belirtti.

ABD Enerji Bakanlığı da NASA’nın derin uzayı keşfetme tutkusunu paylaşıyor. 2012 ile 2017 yılları arasındaki süreçte, daha güçlü bataryalar geliştirmek için üniversitelere, özel şirketlere ve laboratuvarlara 120 milyon dolar devlet desteği sağlanması planlandı.

Hubble uzay teleskobu ile çekilen bir derin uzay fotoğrafı

Hubble uzay teleskobu ile çekilen bir derin uzay fotoğrafı

Argonne Ulusal Laboratuvarı, halihazırda konuyla ilgili heyecan verici çalışmalar gerçekleştirdi ve yeni bataryalar geliştirdi. 120 milyon dolarlık devlet teşviğinin özel şirketleri cezbedeceği düşünülürken, günümüzün lityum bataryalarından daha iyisini geliştiren firma, bunu yalnızca NASA’ya değil, Elon Musk’ın kurduğu ve şu an otomobilleri ile roketlerinde lityum bataryalar kullanmak zorunda kalan Tesla ve SpaceX gibi firmalara da satabilecek. Bunlar ve daha birçok firma, böyle bir teknolojiyi dört gözle bekliyor.

NASA, alternatif batarya seçimini, yakıta olan bağımlılığını azaltmak için gerçekleştirecek. NASA’nın uzun görevlere giden bazı uzay araçları, sıvı hidrojen yerine güneş enerjisi ile çalışıyor. 2012 yılında Mars’a inen ve her hafta yeni fotoğraflar çekip bunları Dünya’ya gönderen Curiosity keşif aracı ise gövdesindeki küçük nükleer reaktör ile çalışıyor.

Robotları diğer gezegenlere gönderip, uzay araçlarının yakıtları için kaynaklar toplamalarını sağlamak son zamanlarda dillendirilmeye başlandı ancak, uluslararası anlaşmalar buna izin vermiyor.